10 Ağustos 2018 Cuma
Vakıf Üniversitesinde Öğrenci Olmak
Bu yazıya 2016'da başlayıp bitirmeye üşenmişim. Malum tercih dönemi diyerek belki birinin sorusuna cevap olur niyeti ile bugün sonlandırıp yayınlıyorum.
Kendine not; Ne olmak istersen onu olursun.
Mahalle baskısı, ön yargılar hayatımızın her aşamasında derinden kendini hissettiren saçmalıklar silsilesidir. Kulaklarınızı tıkayıp yolunuza devam etmek sizin elinizdedir. Neden doktor, avukat olamadınları, neden odtü'yü, itü'yü tutturamadığınızı geçiniz.
Ne umdunuz ne buldunuz durumu anlık bir düşüncedir. Bir yol kapalıysa u dönüp başka bir yola sapmak yapmamız gerekendir.
Lise sondaki üç önceliğim önce mesleğini seç, sonra okuyacağın üniversiteyi seç ve en son yaşayacağın şehri seç idi. Mimar olmaktan başka bir düşüncem yoktu ve İstanbul'a her yurdum insanı gibi aşıktım. İkisini birden elde etsem muhtemelen gezmekten üniversiteden mezun olamazdım.
Araştırdım, hocalarla konuştum, mimarlara danıştım ve sonra İzmir Ekonomi Üniversitesine kaydoldum, sene 2008. Görünüşte otelden devşirme, minik kampüslü büyük lisemiz diyebiliriz. Bilgiyi sunan akademisyenler ise bir çoğu yabancı uyruklu olmasının yanı sıra Türkiye'nin önde gelen üniversitelerinden mezun olmuş bilim insanlarıydı. Dönem olarak şanslıydık çünkü mezuniyetimize yakın bir çok akademik personel üniversite ve ülke değiştirdi. Bu nedenle mevcut durumu değerlendirmem çok olası değil. Bu yazı benim başımdan geçen süreç ile ilgilidir.
Zaten öss maratonundan canı sıkılmış taze üniversiteli olarak hazırlık sınıfını atlamayı aklımın köşesinden bile geçirmedim. Bir yıl boyunca anadolu lisesinde gördüğüm hazırlık eğitiminin ne denli beni geliştirdiğini hazırlıkta canım sıkılarak öğrendim. Bir çok fakülteden farklı insanlarla paylaştığım hazırlık sınıfları aklımdaki soru işaretlerini arttırmaktan başka bir şeye yaramıyordu. Hazırlık sürecinin bu şekilde geçeceğini hayal edebilsem muhtemelen seviye belirleme sınavlarına girip direkt bu süreci atlamak isterdim.
1. sınıf mimarlık stüdyosu tüm bildiklerinizi unuttuğunuz apayrı bir dünya idi. Stüdyoya ödev yetiştirmekten nefes alacak vakit yoktu. Yapıyordun olmuyordu, baştan başlıyordun. Haftada 4'er saatten üç gün temel tasarım stüdyosu ve bir gün 4 saat blok olarak el çizimi stüdyosu tam bir komando eğitimi. Sabahlıyordum, yemek yemiyordum, öğle arasında bile çizim yapıyordum. Sanırım 6 kilo kadar verip iskeletora dönüştüm. Ya da bilemiyorum ben çok abarttım. Kendim ile inatlaştığım bir dönemdi madem bu kadar çok istedin, dayanacaktın. Seneyi sadece tasarım stüdyosundan gelen BA ve diğer tüm derslerden AA alarak yüksek şeref öğrencisi olarak tamamladım ve ikinci sınıfı %50 başarı bursu ile okudum.
Mimarlık eğitimi evet yorucu ama kafa dengi sınıf arkadaşların varsa, stüdyoda sabaha karşı söylenen çorbalar eşliğinde bol miktarda eğlence içeriyor. Yetişmeyen maketler, ozalitçideki bitmeyen çıktı sırası, yaptığın ödevin artık türlü virüslerle zaptedilmiş usb tarafından yutulması, jüride tasarladığını kimi zaman yeterli miktarda anlatamaman yada zaten sen jüriye çıkana kadar çoktan kişiye göre notların verilmiş olması seni bir demir insana dönüştürüyor. Tam anlamıyla ne iş olsa yaparım insanına dönüştürüyor. Keşke çalışma hayatı da okumak kadar doyurucu ve eğlenceli olsaydı diyorum ancak maalesef sevgili mimarlar ve inşaat mühendisi adayları sektör pek iç açıcı değil. Okurken çektiğiniz zorluklar devede kulak kalıyor.
Nerede olursan ol diploma hiç bir zaman tepside sana sunulmuyor. Türk halkında genel yargı "ver parayı al diplomayı" olsa da aslı astarı olmayan, yine ağzı olanın konuştuğu bir mevzu. Şayet böyle bir şey varsa lütfen uykusuz kaldığım tüm proje teslimleri için zamanımı geri verin...
Tercih döneminde önemli olan okul nitelikli hocalara sahip mi, ders programı çağın gerekliliklerini yerine getiriyor mu emin olmak. Gerisi biraz da öğrencinin kendi çabası. Sonra da şayet vakıf üniversitesi öğrencisi olursanız bol miktarda sabır gerekiyor ki çevrenizdeki bir takım dar görüşlü insanlara tahammül edebilesiniz. En iyisi mezun olup iyi şeyler yapın ki biraz ön yargı yıkalım.
Vakıf öğrencisi olmanın stresleri nelerdir? Dolar kuru ile belirlenen yıllık ücret stabil olmayan Türkiye ekonomisinde her yıl yeni sürprizlerle artış yaşar. Zaten ailenin senin için yaptığı fedarkarlıkları düşünüp her yıl artan kur ile bunun stresi de içinize oturur. Her hangi bir nedenle okulu uzatıp öğrenciliği tüm konforuyla yaşamak çoğu öğrenci için imkansızdır. Erasmus'a gitmek istersin ama gidip ya okulu uzatırsam diye endişe eder bu tarz maceraları yüksek lisansına havale edersin. Zaten mimarlık okumak başlı başına tüm maket malzemeleri, çıktı ücretleri, özel kalemleri, pergelleri, çetvelleri derken büyük bir masraftır. Bir an önce mezun olup ailene artık destek olmak istersin. Ama o konuşan elalem senin içini, sıkıntını bilmez ve konuşur.
Okuduğum okulun benim için en büyük avantajı %100 ingilizce eğitim vermesi ve yabancı hocalara sahip olması oldu. Bu sayede uluslararası işler yapan bir firmada çalışma imkanı buldum. Çok değerli ama az sayıda Türk Hocamı ayrı tutarak, yabancı hocaların öğrenci ile ilişkisi tamamen bir meslektaş olarak kabul ediliyor olmak ve o şekilde değerlendirilmek en büyük şansımdı.
Gönül isterdi ki herkes eşit şartlara sahip olsun, bilginin en doğrusuna en kolay şekilde ulaşsın. Her şeyin daha iyisini bulmanın mümkün olduğu bu dünyada umarım kendiniz için en doğru tercihi yapar ve mutlu olursunuz.
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)