10 Ağustos 2018 Cuma

Vakıf Üniversitesinde Öğrenci Olmak


Bu yazıya 2016'da başlayıp bitirmeye üşenmişim. Malum tercih dönemi diyerek belki birinin sorusuna cevap olur niyeti ile bugün sonlandırıp yayınlıyorum.

Kendine not; Ne olmak istersen onu olursun.

Mahalle baskısı, ön yargılar hayatımızın her aşamasında derinden kendini hissettiren saçmalıklar silsilesidir. Kulaklarınızı tıkayıp yolunuza devam etmek sizin elinizdedir. Neden doktor, avukat olamadınları, neden odtü'yü, itü'yü tutturamadığınızı geçiniz.

Ne umdunuz ne buldunuz durumu anlık bir düşüncedir. Bir yol kapalıysa u dönüp başka bir yola sapmak yapmamız gerekendir.

Lise sondaki üç önceliğim önce mesleğini seç, sonra okuyacağın üniversiteyi seç ve en son yaşayacağın şehri seç idi. Mimar olmaktan başka bir düşüncem yoktu ve İstanbul'a her yurdum insanı gibi aşıktım. İkisini birden elde etsem muhtemelen gezmekten üniversiteden mezun olamazdım.

Araştırdım, hocalarla konuştum, mimarlara danıştım ve sonra İzmir Ekonomi Üniversitesine kaydoldum, sene 2008. Görünüşte otelden devşirme, minik kampüslü büyük lisemiz diyebiliriz. Bilgiyi sunan akademisyenler ise bir çoğu yabancı uyruklu olmasının yanı sıra Türkiye'nin önde gelen üniversitelerinden mezun olmuş bilim insanlarıydı. Dönem olarak şanslıydık çünkü mezuniyetimize yakın bir çok akademik personel üniversite ve ülke değiştirdi. Bu nedenle mevcut durumu değerlendirmem çok olası değil. Bu yazı benim başımdan geçen süreç ile ilgilidir.

Zaten öss maratonundan canı sıkılmış taze üniversiteli olarak hazırlık sınıfını atlamayı aklımın köşesinden bile geçirmedim. Bir yıl boyunca anadolu lisesinde gördüğüm hazırlık eğitiminin ne denli beni geliştirdiğini hazırlıkta canım sıkılarak öğrendim. Bir çok fakülteden farklı insanlarla paylaştığım hazırlık sınıfları aklımdaki soru işaretlerini arttırmaktan başka bir şeye yaramıyordu. Hazırlık sürecinin bu şekilde geçeceğini hayal edebilsem muhtemelen seviye belirleme sınavlarına girip direkt bu süreci atlamak isterdim.

1. sınıf mimarlık stüdyosu tüm bildiklerinizi unuttuğunuz apayrı bir dünya idi. Stüdyoya ödev yetiştirmekten nefes alacak vakit yoktu. Yapıyordun olmuyordu, baştan başlıyordun. Haftada 4'er saatten üç gün temel tasarım stüdyosu ve bir gün 4 saat blok olarak el çizimi stüdyosu tam bir komando eğitimi. Sabahlıyordum, yemek yemiyordum, öğle arasında bile çizim yapıyordum. Sanırım 6 kilo kadar verip iskeletora dönüştüm. Ya da bilemiyorum ben çok abarttım. Kendim ile inatlaştığım bir dönemdi madem bu kadar çok istedin, dayanacaktın. Seneyi sadece tasarım stüdyosundan gelen BA ve diğer tüm derslerden AA alarak yüksek şeref öğrencisi olarak tamamladım ve ikinci sınıfı %50 başarı bursu ile okudum.

Mimarlık eğitimi evet yorucu ama kafa dengi sınıf arkadaşların varsa, stüdyoda sabaha karşı söylenen çorbalar eşliğinde bol miktarda eğlence içeriyor. Yetişmeyen maketler, ozalitçideki bitmeyen çıktı sırası, yaptığın ödevin artık türlü virüslerle zaptedilmiş usb tarafından yutulması, jüride tasarladığını kimi zaman yeterli miktarda anlatamaman yada zaten sen jüriye çıkana kadar çoktan kişiye göre notların verilmiş olması seni bir demir insana dönüştürüyor. Tam anlamıyla ne iş olsa yaparım insanına dönüştürüyor. Keşke çalışma hayatı da okumak kadar doyurucu ve eğlenceli olsaydı diyorum ancak maalesef sevgili mimarlar ve inşaat mühendisi adayları sektör pek iç açıcı değil. Okurken çektiğiniz zorluklar devede kulak kalıyor.

Nerede olursan ol diploma hiç bir zaman tepside sana sunulmuyor. Türk halkında genel yargı "ver parayı al diplomayı" olsa da aslı astarı olmayan, yine ağzı olanın konuştuğu bir mevzu. Şayet böyle bir şey varsa lütfen uykusuz kaldığım tüm proje teslimleri için zamanımı geri verin...

Tercih döneminde önemli olan okul nitelikli hocalara sahip mi, ders programı çağın gerekliliklerini yerine getiriyor mu emin olmak. Gerisi biraz da öğrencinin kendi çabası. Sonra da şayet vakıf üniversitesi öğrencisi olursanız bol miktarda sabır gerekiyor ki çevrenizdeki bir takım dar görüşlü insanlara tahammül edebilesiniz. En iyisi mezun olup iyi şeyler yapın ki biraz ön yargı yıkalım.

Vakıf öğrencisi olmanın stresleri nelerdir? Dolar kuru ile belirlenen yıllık ücret stabil olmayan Türkiye ekonomisinde her yıl yeni sürprizlerle artış yaşar. Zaten ailenin senin için yaptığı fedarkarlıkları düşünüp her yıl artan kur ile bunun stresi de içinize oturur. Her hangi bir nedenle okulu uzatıp öğrenciliği tüm konforuyla yaşamak çoğu öğrenci için imkansızdır. Erasmus'a gitmek istersin ama gidip ya okulu uzatırsam diye endişe eder bu tarz maceraları yüksek lisansına havale edersin. Zaten mimarlık okumak başlı başına tüm maket malzemeleri, çıktı ücretleri, özel kalemleri, pergelleri, çetvelleri derken büyük bir masraftır. Bir an önce mezun olup ailene artık destek olmak istersin. Ama o konuşan elalem senin içini, sıkıntını bilmez ve konuşur.

Okuduğum okulun benim için en büyük avantajı %100 ingilizce eğitim vermesi ve yabancı hocalara sahip olması oldu. Bu sayede uluslararası işler yapan bir firmada çalışma imkanı buldum. Çok değerli ama az sayıda Türk Hocamı ayrı tutarak, yabancı hocaların öğrenci ile ilişkisi tamamen bir meslektaş olarak kabul ediliyor olmak ve o şekilde değerlendirilmek en büyük şansımdı.

Gönül isterdi ki herkes eşit şartlara sahip olsun, bilginin en doğrusuna en kolay şekilde ulaşsın. Her şeyin daha iyisini bulmanın mümkün olduğu bu dünyada umarım kendiniz için en doğru tercihi yapar ve mutlu olursunuz.












9 Mayıs 2017 Salı

Hayaller vs. Hayatlar: bir mutfak dolabının düşündürdükleri

Bu satırları mutfak masasından yazıyorum. İşten eve yorgun, kafası karışık, stresli dönmüş beden için yemek yapacak takatim yok. Bir kase yoğurt ve tost ile uzaklara dalıp gitmeye yeltenemeden gözüm kiralık evimdeki muhteşem mutfak dolaplarıma takılıyor.

Bu bir isyan yazısıdır.

2013 Temmuzundan beri mimar sıfatı ile devam ettiğim hayatımda ilk iş deneyimimde en çok içime oturan şey tasarladığınız, seçtiğiniz, çizdiğiniz, satın alımını yapmak için uğraştığınız "bataryanın" , halk deyimi ile bildiğimiz musluğun benim 1 aylık maaşımdan çok daha pahalı olmasıydı. Yani fazla mesai ile yeri gelip hafta sonun olmadan var olması için mücadele ettiğin evin, bir adet musluğunu bile almaya gücün yetmiyordu. Olsun daha ilk işin, ilk tecrüben diye sineye çekip önüne baktın.

İlk işin sayfasını kapatıp ikinci işe daha iyi bir ücret ile yola koyuldun. Ne mutlu ki artık maaşın ilk işinde seçtiğin bataryalardan birini almaya yetiyordu. Ancak yeni iş yeni şartlar derken, büyüyen gömlekleri dolduracak maaşının hala olmadığını önüne gelen vitrifiye listesi yüzüne çarptı. Yeni projendeki yeni bataryan yine senin maaşını dövüyordu.

Biz nerede yanlış yapmıştık?

Gözümün takıldığı yanar dönerli, parıltılı mutfak kapakları hayata mimar mimar bakmaya çalışan kafamın ilizyonunu bozuyor.

Hayatlar


Mutfak malzemelerini seçmek, fiyat almak, kurgusunu oluşturmak, kulbu minimalist seçicem yok parlak olmasın yok yuvarlak hatlı olmasın diye delirmek, bazasına, tezgahına, süpürgeliğine kadar çalışıp İtalya'dan sipariş etmek, elin İtalya'nın ağustos ayı boyunca çalışmaması, christmas'ta çalışmaması ile sıkıntıya giren teslim tarihleri, sahaya gelse de inmesi, taşınması, tırı çekmesi, tezgahını kestirmesi, tesisatını bağlatması derken aslında hepi topu soğanını doğrayıp gözünü yaşartacağın bir platform için çok fazla enerji harcamaktasın. Sonra kendi evinde soğan için akıtacak göz yaşının kalmamış olduğunu fark edip üstüne bu kadar düştüğün mutfağın kendi evindeki gerçeği ile yüzleşiyorsun.

Hayaller

Kafamda Alpay'dan fabrika kızı çalıyor düşüncelerimle eş zamanlı olarak.

Fabrikada tütün sarar 
Sanki kendi içer gibi 
Sararken de hayal kurar 
Bütün insanlar gibi 


Yani diyeceğim şudur ki mimarların büyük çoğunluğu kendilerinin içinde var olamadığı bir dünyayı yaratmakla uğraşıyorlar. Her bir çizgisini ince eleyip sık dokuyarak çizdiği projenin gerçeğini yaşamaktan ne yazık ki çok uzaklar. Hepimize geçmiş olsun.

Siz yine de güle güle oturun.


12 Mart 2017 Pazar

Akıldakiler

Yılda bir yazı yazarak tembelliğin dibine vurduğum şu zamanlarda ne üretsem diye kafa yormuyor değilim. Uzun zamandır yoğun bir tempoda çalışarak kendimi tüketmekle meşguldüm. Özel sektör iliğimizi kemiğimizi sömürürken yaptığın işi hakkını vererek, elinden gelenin en iyisini yapmaya çalışan biz hayalperestler çarkların arasında bir kaç uzvumuzu kaptırıp gidebiliyoruz.

Ne uyku, ne yemek, ne kitap, ne müzik, ne aile, ne keyif olmaksızın mayıs-ekim 2016 aralığını dolu dizgin robotlaşarak geçirdim. Gençsin, yapacaksın, bunlar normal şeyler olarak önümüze sürülen acımasız gerçekler her yerde böyle mi oluyoru saptayacak kadar çok deneyimim yok tabii ki ama olmaması gerektiği hissiyatı baya yoğun bir şekilde içimde. Hayatı sonsuz gibi çarçur ederken yarın ölebileceğimizi her geçen gün daha iyi anladığımız ülke şartlarında, insan niye kendimi bu kadar üzüp, yıpratıyorumu daha fazla sorguluyor. Daha güzel bir gelecek için elden gelecek bir şeyler vardır elbet. Yoksa niye geldik bu dünyaya değil mi? Bir amacı, dolduracak bir boşluğu olmalı her hayatın.

İş nedeni ile yollarımın kesiştiği, çok şeyler öğrendiğim, paylaştığım insanların hepsi farklı bir yerlere saçıldı. Proje bazlı çalışmanın kötü yanlarını yaşarken uzaklarda da olsalar var olduklarını bilmek ayrı bir güzellik. Her şeye rağmen minnettarım.

Yakın zamandaki hedefim yarım bırakıp yayınlamadığım eski anıları tamamlayıp onların yükünden kurtulmak. Sonra da benim gibi sürgün yemiş gezgin ruhlar için yakın çevrede çizilebilecek kısa rotaların olduğu bir derleme yapmak. Bakalım sözümü tutabilecek miyim?











17 Nisan 2016 Pazar

Teşekkürler Hayat!

Uzunca bir aradan sonra artık bir yerlerden yazmaya başlasam iyi olur diye düşünerek tekrar geçtim bloğun başına. Son yazıdan bu yana neler olup bitmedi ki!

İstifa ettim 03.07.14! İzmir'de tası tarağı topladım ve Didim'e taşındım. Buna geri döneceğiz.

Hayat sürprizlerle dolu. 1.5 yıl içinde hayatımda görmem, olmaz, hadi canım diyebileceğim her şeyi alıp kucağıma bıraktı. Merhaba Hayat! Teşekkürler.

Zamanı hızlıca geri sarıyorum. Sene 2013, 4 temmuz'da tutuşturdular elimize diplomaları. Sanki dünyanın en büyük işini başarmıştık öyle heyecanlıydık. Hemen işe girmek için fazlaca bunalmıştım, son bir kez uzun bir yaz tatili yapmayı hak ettiğimi düşünerek tüm ısrarlara rağmen iş aramadım.
Şu hayata kaç kere geliyorduk azıcık ara vermek lazımdı. Mimarlık fakültesi gerçekten insanı yaşlandırıyordu.

Orta okul arkadaşımla anlaştık ve ansızın bir İtalya planı yaptık. Roma, Floransa, Siena, Pisa dolu dolu bir hafta kilometrelerce yürüdük, yağmura yakalandık, sıcakta kavrulduk, kaybolduk, ceza yedik derken geçip gidiverdi. Eve döndüğümde hayatın gerçekleri bir hayli huzursuz bir şekilde hala beni bekliyordu.

CV ve portfolyo hazırlayacağım diye bir ay daha kendi kendimi meşgul ettim. Sonra ansızın bir ofis portfolyomu görmek isteyince o gece sabahlayıp portfolyoyu zorunlu olarak bitirip yolladım. Aynı yer bir hafta sonra mülakata çağırdı. Hayatımın ilk mülakatına titreyerek, heyecan içinde gittim. 30-40 dakika kadar sürdü ve olumlu ya da olumsuz biz size döneceğiz denilerek ayrıldım.Günlerden perşembeydi diye hatırlıyorum.

Cuma, cumartesi ve pazartesi geçti, ses çıkmadı. Olmadı, kısmet değilmişe bağlamıştım ki! facebookta diğer kutumda bir mesaj belirdi ev telefonunuza ulaşamadık bizi bu numaradan arar mısınız yazıyordu (cv'imde her türlü telefon ve e-mail adresim yazıyor suç benim değil)!!! Hayat ne garip. Facebook önemli bir mecra yabana atmayın. Aradım ve gel pazartesi işe başla dediler. Süreç aşırı profesyoneldi anlayacağınız gibi. İlk işime böyle enteresan bir olayla başladım. Ve bu macera iyisiyle kötüsüyle tam 10 ay sürdü. Hedefim 1 yıl çalışıp sonra yüksek lisansa devam etmekti ancak tabii ki hayat siz planlarınızı yaparken başınıza gelenler olarak devam ediyor.

Çok sıkıldığım bir dönemden geçiyordum, benim için asıl hedef her daim mutlu olmak olduğu için kendime ihanet ettiğimi düşündüğüm bir sürece girmiştim. Şu kısacık hayatta mutsuzluğu sürdürmenin ne anlamı vardı! O dönemde birileri bu haykırışı duydu demek ki bir gün telefonum çaldı. Adecco firmasından bir yetkili şehir dışında bir şirkette junior pozisyonunda mimar aradıklarını ve ilgilenip ilgilenmediğimi sordu! Tabii ki ilgileniyordum. Ve ilk mülakata böylece adım attım.
Küçük kardeş olmanın yararı her zaman fikir alabileceğin bir akıl küpünün olmasıdır. Abime bir şirketten arandığımı söylediğimde çok heveslenmememi böyle şirketlerin çok sayıda insanla görüştüklerini ve pek de geri dönüş yapmadıklarından bahsetti. Olsun dedim gidip bir görüşeyim.

Görüşme günü genel sorular üstünden 15 dakika kadar sürdü. Bilgilerimi firma ile paylaşacaklarını şayet firma ilgilenirse benimle bir telefon mülakatı yapacaklarını söylediler. Telefon mülakatını da geçerseniz yüz yüze bir mülakata çağrılacaksınız diye bilgi verdiler. Yine bir hafta ses çıkmadı ardından e-mailler döndü ve beklenen telefon mülakatı başarılı ile atlatıldı! Sahaya çağrıldım. Binbir düşünce aklımda kol geziyordu. Sahada gerçekten sahaya inip yapısal anlamlı sorularla mı karşılaşacaktım yoksa aklıma gelmeyen bambaşka bir şey mi olacaktı? Bilinmezlikler içinde bir hafta sonrası için anlaştık. Milas'a gittim. Şirket beni buradan aldırdı ve uzun engebeli yollardan geçerek şantiyeye doğru yol aldık. Karşımda "ofis" adı verilen mimari anıt niteliğinde bir yapı yükseliyordu "ClubHouse".

Sonrası gözleri kocaman açılmış bir İzgi'nin toplantı odasına geçişi, yetkili iki mimar ile tanışması ve bir anda mülakatın ingilizceye dönmesi ile küçük kalp spazmları geçirerek kesik kesik nefes alması olarak devam etti. Okulumun en büyük yararı ingilizce eğitim vermesi diyebilirim. Mezun olalı bir yıl olmuştu ve ilk ofisimde hiç yabancı dilimi kullanmıyordum. Mülakat stresi ile dilin üstündeki tozları üflemiş yeni bir başlangıca merhaba demiştim. Tekrar merhaba hayat!

Diğer adaylarla da görüşeceklerini ve yaklaşık bir hafta sonra bana dönüş yapacaklarını söylediler. Ve aklımı, kalbimi ClubHouse'da bırakıp heyecanımla beraber Milas'a geri dönüp ailem ile buluştum. Beni işe almasalar bile böyle bir yeri görüp bu seviyede mülakatlara tabii tutulmak büyük bir tecrübedir diye bakıyordum.

Aradan 2 gün geçti. İş çıkışı her zaman ki gibi Kıbrıs Şehitleri Caddesinde yürüyerek evime dönüyordum. Askeriyenin önünde telefonum çaldı, arayan mülakata gittiğim şirketti. İzgi Hanım siz de isterseniz biz sizinle çalışmak istiyoruz dediler. Ayaklarım sanırım o anda yerden bir karış havalandı. Tabii ki dedim detayları konuşup yerimde zıplayarak müjdeli haberi sevdiklerime verdim.

Ayakları geri geri giden kızdan ayakları yere basmayan kıza bir telefon ile dönüşüvermiştim. Tuhaf! İnsanın hayalleri bazen ansızın karşısına çıkıyor, lütfen onları kaçırmayın ve sıkı sıkı sarılın.

Bu yazının devamı yeni iş ile devam edecek şimdilik burada noktalıyorum.
Uzun zamandır dokunmadım ancak ilk portfolyo denememi fikir vermesi açısından şuraya bırakıyorum.

http://en.calameo.com/books/001957487ed1b02ad11b8

Ayrıca teşekkürler Adecco. Senin bu denli haberin olmasa da hayatımı 180 derece değiştirdin.

Teşekkürler Hayat! Bir şekilde yol almaya devam ediyorum.


ClubHouse-Office of Architecture Barcelona OAB

2 Mayıs 2014 Cuma

Diplomayı alınca mimar mı oluyoruz?

"Olmuyorsun" diyerek yazıyı bitirmek ve kendi çelişkilerimle baş başa kalıp özellikle seni soru işaretleriyle bir başına bırakasım yok yeni mezun. Zaman ne çabuk geçiyor bir bilsen. Piyasa deneyimi mühim şey diyerek atıldığım maceramın 8. ayını devirmek üzereyken belki sen kepinle beraber havalara uçma aşamasındayken bir kaç soruna cevap olurum diye bir niyetle başladım yazmaya.

Önce kendine sorman gereken soru mimarlık birinci sınıftaki ruh halini tekrar yaşamaya hazır mısın? Evet diyorsan piyasaya adım atarken başına geleceklere biraz daha hazırlıklı olabilirsin. Yok değilim, ben öğrenciliği acısıyla tatlısıyla çok sevdim 1. sınıfa geri dönemem diyorsan kaçış yolları mevcut.

Diplomayı bölüm başkanından gururla aldın ve o kepi yakalamalıyım stresiyle bir heves havaya attın. Tebrik ediyoruz. Ya sonra?

Bir tasarımcının en mühim parçası olan portfolyon hazır mı? Mühendis arkadaşların 2 günde cvlerini hazırlayıp iş başvurularına başlarken senin haftalarını harcaman, belgelemen, anlatman gereken geceni gündüzüne kattığın projelerinin bir derlenip toparlanması lazım. Yine en çok iş senin yani! Çalış bakalım. Portfolyonun yanına bir de cv gerek tabii. Portfolyon tamamsa gerisi hikaye halledersin, panik yok.

Nerelerden iş bulunur? Bir  takım web siteleri mevcut (kariyer.net, yenibiris.com, secretcv.com, linkedin.com), mimarlar odasının sitesini takibe al, Arkitera'da  kariyer başlığının altına bir göz at ama üzgünüm yaşadığın yer şayet Türkiye ise o eş dost denilen insanlar hep işlere burnunu sokuyor.

Başvuru yaptığın yerler sana haftalarca dönüş yapmayabilir. Sorun sende değil sistem böyle işliyor. Bir yerden sonra en azından mülakata çağırsınlar da bu işin iç yüzü neymiş bir anlayalım diyerek her şeye başvurmaya başlayabilirsin. Gayet normal. Herkes bir yerden başlıyor önemli olan arama sürecini senden daha merakla takibe alan mahalle baskısıyla baş edebilmen.

Beklenen telefon geldi. İşte ilk mülakatın için verilen bir randevu! Elin ayağına dolaştı, sesin titredi, kalbin sıkıştı. Evet askerliğini yapmamış erkeğe, şantiyede çalışacak tek bir cinsiyete odaklanmamış, yeni mezuna kucak açıp onu da yetiştirmek isteyen iş verenler de var bu dünyada. Herkes bu aşamalardan geçti senin neyin eksik? Korkma, yapabilirsin.

Klasik sözler ile başlayalım. Görüşmeye10 dk önce git. Üstün başın düzgün olsun. Görsellik her zaman satıyor bunu en iyi kendi eğitim serüveninden biliyorsun. Yanında portfolyonu ve cv'ni bastır da götür. Dijital olarak bakmış olabilirler ama her daim baskı daha can alıcıdır.

Neler sorabilirsin? İş tanımı açık değilse buradan başlayabilirsin konuşmaya. Görevin ne olacak, senden beklenenler neler? Yeni mezun olduğunun altını çizmekte yarar var. Ama herkes gibi öğreneceksin. Aynen 1. sınıfta yaptığın gibi yeni bir dile adapte olacaksın. Kafandaki maaş aralığını sorabilirler ve şunu bilmelisin ki alt sınır olarak neyi söylersen kabul edildiğin taktirde kendi alt sınırınla çalışmaya başlayacaksın. (Yalnız mı yaşayacaksın, ailenin yanında mı olacaksın? Neye ne kadar harcama yaparsın bunları ölçüp tart. Para çabuk biten bir şey sonra darda kalma.) Piyasanın yeni mezuna verdiği ücretlerden haberdar değilsen bir üst dönemlerine danış az çok fikrin olsun. Her şey yolunda gidiyor seni almaya pozitif bakıyorlar. Ama! sigortanı yapacaklar mı, kendi maaşın üstünden mi yoksa asgari ücret üstünden mi yapacaklar? Buna razı olur musun düşün. Öğle yemeklerini ve ulaşım masraflarını karşılıyorlar mı? Hafta sonu çalışacak mısın? Senin dışında aynı ortamda çalışan ve danışabileceğin başka mimarlar, mühendisler olacak mı? Mesai saatlerini sor, öğren. Ek mesai ücreti alana rastlamadım henüz ama sen yine onu da sor içinde kalmasın. Sen baya baya gözüne kestirdin şirketi bir de zam politikaları nedir bir öğrensen daha iyi olur. Yılda 1-2 olarak değişenleri mevcut.

Ve o kabul ile ilk adımını attın ve çok heyecanlısın. Ne olursa olsun o heyecanını kaybetme. Her daim kendini sorgula, bu yola baş koyarken kafanda olanları bir kenara yaz ve unutma, arada dön ve oku belleğini taze tut. Tutkuyla yaptığın işi bulunca sıkı sıkıya sarıl. Her günün aynı olmasın, kendine bir şeyler kat ki çalıştığın yere de katkın olsun. Verilen işleri kendini adayarak yap ki iş sana öğretmen olsun. İş maceralarına bir sonraki yazıda dalarız. Yolun açık olsun.



*İzmir Ekonomi Üniversitesi 2013 Mimarlık Mezunları şöyle der:
-Çapulcu mimarlar mezun oldu!
-Senden büyük Le Corbusier var!
-Elini dilini mesleğimden çek!

12 Temmuz 2013 Cuma

Bitirme Tezi / Graduation Thesis

2012-2013 güz döneminde yazdığım İzmirde bulunan Ahmet Adnan Saygun Sanat Merkezi, Atatürk Kültür Merkezi ve Zeus Bar mekanlarının incelemeleri üzerinden müzik performans alanlarında koltuk ve sahne düzeninin ses algısı üzerindeki etkileri konulu bitirme tezime linkten ulaşabilirsiniz. Tez ingilizce olarak yazılmıştır.
http://iue.academia.edu/izgiyaz%C4%B1c%C4%B1

2012-2013 fall term, I submitted my graduation thesis. The main goals of this study were to better understand what the effects of the stage and seating design are while experiencing acoustics in music- performance spaces. While  This was investigated by utilizing the method of case study based on the observation, interview (with the musical performers and hall-owners) and questionary (with the audiences).
Questionnaires as the main data-collection procedure of the study conducted after the music performance in Izmir Ahmet Adnan Saygun Art Centre, Atatürk Cultural Centre and Zeus Bar. Questions aimed at perceiving the effects of distance between the stage and seating, effects of viewpoint on experiencing acoustic, audience’s criteria of selecting their seating and audience’s observation about music-performance space.
Keywords: experiencing auditory space, music performance space, auditory architecture, relation of stage and seating design, auditory area

You can reach it from the link. http://iue.academia.edu/izgiyaz%C4%B1c%C4%B1

27 Haziran 2013 Perşembe

Mimar/Architect/Architetto

20/06/2013: Resmen mezun oldum!
20/06/2013: Officially I graduated!
20/06/2013: Ufficialmente ho mi laureato!